Süleymaniye`de Bayram Sabahı

Loading

Bu sabah Süleymaniye ye bayram namazına gittiğimde klasik vaazların biraz daha üstünde bir vaaz ve coşkunluk beklemiştim. Çünkü orası sıradan bir mabed değil yeri de sıradan bir yer değil. Biliyorum ki oranın imamı , vaizi ve müezzinleri de daha donanımlı olarak seçiliyorlar. Ama bütün bu heyecanım camide vaizi dinlerken söndü. Vaiz konudan konuya atlıyor , her konudan yarım yamalak bahsediyor , bir konu bütünlüğü yok eminim ne dediğini kendi de bilmiyor. İkide bir cemaati ayağa kaldırarak safları sıklaştırıyor ve ara ara da Filistin de yapılan zulmü hatırlatıyordu. Çevreme baktığımda insanlar esniyordu. Yani vaiz cemaati ile bütünleşememişti. Oysaki bu güzel bayram sabahı bir çok milletten insanlar oraya gelmiş bir Manevi doyum beklemekteydiller. Süleymaniye’nin manevi ikliminde beklenirdi ki Peygamberimizin(sav) şefkati, çocuklara olan hassasiyeti , şanlı tarihimizde alacağımız örnekler ve müminler için gerçek bayramların ne olduğu ve ardından içten bir dua ile bitirilebilirdi. Oraya gelen onca insanların hüsranla ayrıldığı kanaatindeyim ama her şeye rağmen bu kutlu mabet gerçek hatiplerini bulacaktır ve kendisine yakışan şekildi anılacaktır. Bende camide içimdeki o hisle aşağıdaki şiiri okuyarak bu anları gerçek hisler ve süleymaniye ye yakışır bir mana ile ifade eden bu şiiri okuyarak biraz olsun o iklime girmeye çalıştım. Süleymaniye bize ne anlam ifade eder;

-Sadece fiziki mimarisi ile değil gök yüzüne açılır bir manevi mimari ve kapı olduğu

-Bulunduğu konum ile geçmişin sessiz bir homurtusu

-Büyük Fatih Kanuni Sultan Süleyman , Barboros Hayrettin Paşa vb. nice Fatihlerin seher vakti kutlu bir seferden gelişinin gözlemcisi ve nice olayların şahidi

-Onca tarihi hadiseye tanık olan bu mabedi tarihi ve manevi şahitliğini anlatan bu şiirler baş başa bırakıyorum

Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye’de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübarek, ne garip alem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu…
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.
Tanrının mabedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.

Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allah’ına bir böyle yapı.
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz şekli hayal ettiği mimarının.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kutsi tepeyi;
Taşımış harcını gazileri, serdarıyla,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mimariyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevi bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Taa ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları..

Bir neferdir bu zafer mabedinin mimarı.
Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum;
Bir zaman hendeseden abide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi,
Senelerden beri ru’yada görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbir oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!

Gördüm on safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbir’i
Ne kadar saf idi siması bu mu’min neferin!
Kimdi? Banisi mi, mimarı mı ulvi eserin?
Taa Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan varisi hem sahibi o,
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar’dan mı? Hisar’dan mı? Kavaklar’dan mı?
Bursa’dan, Konya’dan, İzmir’den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, taa Beyazıd’dan, Van’dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübarek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova’dan, Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan..
Anıyor her biri bir vak’ayı heybetle bu an;
Belgrad’dan mi? Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra-dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar’dan mı? Tunus’tan mı, Cezayir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor;
O mübarek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervahı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

sağlıcakla kalın…….

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mesut Yiğit

Kaliteli bilgilerin bulunduğu, paylaşımcı ve her daim geliştirici bir öğrenimin benimsendiği Teknik ve diğer konularda kendime ve geleceğe notlar